26 Şubat 2012 Pazar

Alaaddin'in Sihirli Pompası

Gecenin bi vakti telefonum çaldı, tek gözümü yarım açıp telefonun ekranına baktım; arayan Alaaddin'di. Açtım 

-"Ne var ağbi bu saattee yeaa" dedim. 
-"Oğlum hemen benim garaja gelmen lazım, acayip bi şey oldu." Dedi. 
-"Heaayh, tamam geliyorum." Dedim, çıktım yataktan. Sokaklarda annemin metro çıkışından aldığı "Nikel" marka eşofmanımla Alaaddin'in garajına doğru koşuyodum. Uzunca bir koşunun ardından garaj kapısına geldim. 

'GARAJ KAPISI FARKETMEYİNİZ :P' yazıyordu. "
-"ALAAADDİİİN", "ALOOO", "ALOOOADDİİİN" diye bağırdım kapıyı açsın diye. Duydu sesimi, açtı kapıyı. Yüzü bembeyazdı. 
-"Noldu lan, cin mi gördün zaaaa xD" diye şaka yaptım. 
-"Abi olanlara inanamiycaksın, gir içeri" dedi. Girdim. Duvarın dibindeki damacanaya doğru ilerledik. 
-"Noluyo oğlum, anlatsana!" dedim. 
-"Öyle anlat demekle olmaz, olayı anlatiyim mi?" dedi.
-"Anlatma lan." dedim.
-"Öyle anlatma demekle olmaz, anlatiyim mi?" dedi.
-"Gidiyorum lan ben!" dedim.
-"Öyle gidiyorum demekle olmaz... Dur lan gitme, damacanayla ilgili çok garip bi şey oldu, şimdi sana göstericem!" dedi. Damacanaya doğru ilerledik. 

"Bak şimdi!" dedi Alaaddin, "Pompalamaya başlicam ve olanları gör!" 

Sonra Alaaddin, damacanayı pompalamaya başladı. Bu sırada gerçekten inanılmaz bi şey oldu; pompaladıkça pompanın deliğinden beyaz, hayalet gibi bi şey çıkmaya başladı. Pompalama şiddetine oranla daha hızlı ve daha yavaş çıkıyordu. Alaaddin bu sırada pompayı durdurdu ve hayalet gibi olan şeyin vücudunun yarısı damacanının dışında, yarısı da içinde kalmıştı. 

Çok zekice! Alaaddin o'nu oraya sıkıştırmıştı. Bu sayede hayaletle hem iletişim kurabilecek hem de bize bi şey yapmasına izin vermiycektik. (Aynı zamanda bi İffet havası da yaratmıştık hani.) Alaaddin'i kutladım ve cebimdeki son meşaleyi o'nun ve tüm Aziz Yıldırım taraftarları için yaktım. Yanmadı. Neyse.

-"Kimsin lan sen!?" diye sordum hayalete o öksürürken.
-"HIIIIIA, NEFES ALAMIYORUM LIAAN!" dedi.
-"KONUŞ, KİMSİN KÖPEEEEK!" diye bağırdım.
-"Pompa Cini'yim öhö öhö... Adım Damacananın İçindeki Pompalayınca Çıkan Cin. 
-"İsme bak amk, zuhahahahh" diye güldüm. Yüzüme baktı, utanıp kafasını çevirdi.
-"Tamam lan kızma hahahah. Anlat bakiyim ne işe yararsın?" diye sordum.
-"Siz pompacılar beni her pompaladığınızda, ben ortaya çıkarım. Benden bi şey istersiniz. Elimden gelen bi şeyse seve seve yaparım yani ;))). Her seferinde ortaya çıkarım. Yalnız toplamda 3 şey isteyebilirsiniz." dedi.
-"Hobaa Alaaddin iste lan bi şeyler, çabuk!" dedim heyecanla. Ardından Alaaddin istemeye başladı;

-"1) Dünyadaki bütün paraları getir.
  2) Sonsuz kadın istiyorum.
  3) Benim için ilk ikisi yeterli olduğu için bu hakkımı Pompa Cini'nin bana kucak dansı yapmasından yana kullanıyorum HAHAHHAHAHAH" diye güldü.

Pompa Cini'nden gelen cevap ise şöyleydi;
-"Yalnız ilk iki şık elimden gelmez. Üçüncü şıkkı halledebilirim. HEHE. Üçüncü şık, şık durdu zaten HEHEHEH. Bu arada üç hakkını da kaybettin..."

Uzun bi sessizliğin ardından uyuyakalmıştım. Gözlerimi açtığımda, garajın köşesinde Atiye'nin Aşkistan şarkısı eşliğinde Pompa Cini'nin Alaaddin'e kucak dansı yaptığını gördüm.

Şimdi aradan 10 yıl geçti ve Pompa Cini hala bizimle. Aynı yemeği yiyoruz, aynı suyu içiyoruz. Fazladan bir boğaz eklendi. Ne faturalara, ne alışverişe bi katkısı var. Akşama kadar damacananın içinde yatıyo.

Alaaddin'in Sihirli Pompası hayatımızın amına koydu. 

19 Şubat 2012 Pazar

PARDON

Bundan epeyce bir vakit önce, bir Cumartesi akşamı evde otururken zil çaldı. Pencereyi açıp baktım; aşşağıda bir abi var. Dedim "Buyur KİMO?" Sanki bir CIA ajanı gibi kafasını kaldırıp 

- "Sen Semih misin?" dedi.
- "Sen Necdet misin?" dedim.
- "Nerden bildin lan?" dedi.
- "Lan lun yapma ulan!' dedim. (O bana "lan" demişti, ben o'na "ulan". O'ndan daha afilli bir argo kelime kullandığım için adamı mahvetmiştim.)
- "Uzatma in aşşaa ben polis!" dedi. Hızlıca kapattım pencereyi.

O an küçük tansiyonum büyük, büyük tansiyonum da küçük seviyelerinde seyretmeye başladı.  

Benim polisle ne ilgim olurdu? Hayatımda bir kere polise gittim, onda da cep telefonumu çalmışlardı o yüzden. Ama bunun konuyla ilglisi yok, sonra anlatıcam.

Endişeli vaziyette indim merdivenlerden, açtım kapıyı. Adamla göz göze geldik. 3 saniye bakıştık. Ben kapıyı kapattım.

- "Görüyorum orda olduğunu pezevenk, otomatik yanıyo. aç kapıyı!" diye bağırdı. Açtım.
- "Buyur abi" dedim.
Bi' kağıt uzattı elime. Kağıdın üzerinde "İfade Çağrısı" yazıyordu. 
- "Neyle alakalı bu yeaa" dedim yavşak yavşak.
- "Oğlum ağzını yaymadan konuş lan it!" dedi.
- "Eyvallah" dedim.
- "Bilmiyorum neyle alakalı, karakola ifadeye gelince öğrenirsin." dedi. 
- "Allaa allaa, neyle alakalı ki acabaa" diye yokladım bi daha.
- "Sen askere gittin mi?" dedi.
- "GİTMEDİYSEM NOLUCAK LAAAAN" demedim, diyemedim. - "Gitmedim." dedim yalnızca.
- "Herhalde askerlikle alakalıdır evlat." dedi.
- "Rıza Baba, sen misin?" dedim, sarıldım.
- "Lan bi sırnaşma, ben Necdet. Pazartesi 9'dan sonra gel, 2. katta beni bul. Öğrenirsin orda..." dedi.

Yukarı çıktım, babama anlattım "böyle böyle" dedim. Anlamadı. Biraz daha açıp konuyu anlattım, bu sefer anladı. Sanırım "böyle böyle" deyince bi şey çıkaramadı. N'apıcan işte baba, atsan atılmıyo satsan satarsın.
- "Siktir et, askerlikle ilgilidir." dedi.
- "Ok." dedim.
- "By" dedi. Olaysız dağıldık.

Pazartesi oldu. Öğlen 12'de karakola gittim. Bizim abi yoktu, diğer ifade odasında da başka bi polis abimiz ağzı gözü şişmiş, sarışın bi çocuğun ifadesini alıyodu. Dışarda bekliyodum ben de. O sıra içerideki çocuğu almaya gelen kel adam, bana dert yanmaya başladı:

- "Ya bu hep böyle. Binmişler Doğan SLX'e gecenin bi vakti, son ses açmışlar, bütün sokakları dolaşmışlar. Sonra bi adam inip bunu dövmüş. Sonra polise şikayet etmişler. Bıktım bu ay 3 oldu bu..."

- "Hep siz şımartıyosunuz bu çocuğu yaa..." dedim. Adam bi koltuk öteye uzaklaştı.

O sıra güzel giyimli jöle saçlı bi adam gelmişti. (Saçları jöleli değil, dikkat edin "Jöle saçlı" diyorum beyler.) Elinde bi yığın kağıt. 

- "Birrraaddeerr" dedi. "Hayırdır, sen n'aaaptın?"
- "Oğlum, benle öyle ağzını yayarak konuşma lan it!" dedim.
- "Eyvallah" dedi.
- "Bilmiyorum ki, şimdi öğrenicem niye çağırdıklarını, sen n'aaaaptın?" dedim.
- "Lan benle öyle ağzını yayarak konuşma yavşaaak" dedi.
- "Eyvallah." dedim. Sonra başladı anlatmaya:
- "Ya benim eski manita yaa... Gitmiş beni savcılığa şikayet etmiş yaa... Neymiş efendimm, ben o'nu takip ediyomuşum evine kadar. Hele hele hele hele, hele hele hele... LAN BEN ONU EVİNE BIRAKIYODUM BEEE, ALLAAHSIZ OLUR MU İNSAN BU KADAR? GİTMİŞ TAKİP EDİYO DEMİŞ. HARAM OLSUN HARCADIĞIM YOL PARALARIII" 

Tam ben "Bırak abii, bu kızların hepsi aynı yeaa" diyecekken Necdet Amir geldi:
- "Sen ne bekliyon burda lan? Gel benimle..." dedi. Gittim. 

Bir sürü dosyaların olduğu bi yerden en kalın olanı çıkarıp:
- "Al bu senin dosyan, ifade odasına yürü." dedi. 

O kadar kalındı ki hakkımdaki dosya, suçun tarihiyle ilgili yaptığım tüm araştırmaları içerdiğini düşünmeye başladım. Neyse, terlerken soğuk soğuk bi yandan da elimde dosyayla girdim odaya.

Diğer polis abimiz aldı dosyayı, okumaya başladı.
5 dakika oldu...
10 dakika oldu...
20 dakika oldu... Dayanamadım: 
- "Ya abi pardon, ben n'apmışım?" dedim.
- "Dur okuyoz!" dedi.
- "Okuyonuz da noluyo, annenizin babanızın parasıyla anarşiklik yapıyonuz Taksimlerde!" dedim. Okumaya devam etti. Sonra durdu, bana baktı:
- "Hakkındaki suçlamayı ve bilgilerini okuyorum, teyyid et." dedi.
- "Ok." dedim.
- "Semih Türkmen. Kazım Karabekir Mah. 1109. Sokak..." dedi, lafını kestim.
- "Yalnız bizim sokak değil orası." dedim. Yüzüme baktı ifadesiz msn smileyi yaptı. Devam etti:
- "Sen Geçen Mart, Lüleburgaz'da 23 SK 2343 plaka numaralı aracı çalıp, bir dükkana bodaslama girip, dükkanı soyup, aynı arabayla uzaklaşmışsın."
- "Ben hayatımda Lüleburgaz'a gitmedim. Lüleburgaz neresinde tam olarak İstanbul'un?" diye sordum.
- "Sen kaç doğumlusun lan?" dedi. 
- "90" dedim.
- "Ebenin amı." dedi.
- "1990" dedim.
- "Oh dedi".
- "Oh deme YEH de." dedim.
- "Ok." dedi. "Okuyo musun, okuyosan hangi okulda okuyosun?" diye sordu.
- "Kadir Has Reklamcılık 3. Sınıf" dedim.

Bunu duyunca ayağa kalktı

- "Gel benimle." dedi. Beraber Necdet Amir'in yanına gittik. Kel polis, Necdet Amir'e şunları söyledi:

- "Lan Necdet! Oğlum bu çocuk okuyor lan 3. sınıf. Sen yanlış adamı getirmişsin. Dosyaya da Selim yerine Semih yazmışsın. Valla başlayacam yapacağın işe he..." 

Ardından bana döndü

- "La oğlum, yürü sen de okuluna git hadi!"

Gittim. Yine de bu lafın üzerine suçlu hissettim.